“Otomatik Portakal” Kitap İnceleme

Yusuf Özden Altınkaya
3 min readJan 12, 2022

--

Otomatik Portakal, “kötülük ve iyilik” kavramlarını “suç, ceza ve şiddet” olgusunda değerlendiren roman türünde yazılmış bir başyapıttır. Yazıldığı dönemi göz önünde bulundurup kitabı yorumladığımızda bir suçlunun devlet eliyle ıslah edilme biçiminin ve bunun sonucunda yaşanan olayların distopik bir evrende şekillendiğini görmekteyiz. Yazar okuyucunun olaylara, acımasız, saldırgan, toplum değerlerini küçümseyen, sıradışı bir portre çizen Alex’in gözünden bakmamızı istiyor. Bu durumun, hikayenin sürükleyici özelliğini arttırdığını düşünüyorum.

Kitabın ana karakteri Alex DeLarge’dir. Alex, Antik Yunanca’da “başkaldıran” anlamına gelen bir isimdir. İsmiyle müsemma Alex, geceleri sokaklarda Dim, Pete ve Georgie adındaki üç arkadaşıyla beraber taşkınlık yapan on yaşında bir ergendir. Kişilik bozukluğuna da sahiptir ve suç çetesinin liderliğini yapmaktadır. Durdurulamaz asi arzularını geceleri sokaklarda masumca dolaşan insanları yaralayarak, kadınları taciz ederek, yağma yaparak dindirmeye çalışırlar. Kendilerine özgü kaba ve argo kelimelerden oluşan Rusça kökenli “Nadsat” diliyle konuşan bu çetenin eylemleri bir süre sonra liderlik çatışması ve Alex’in hapsi boylamasıyla son bulur. Dönemin iktidar partisi bir sonraki seçimleri kazanmak ve mevcut durumlarını devam ettirebilmek için “Suçluları Yeniden Topluma Kazandırma” programı adında, “Ludovico Tekniği” denilen bir laboratuvar çalışmasını hayata geçirir. Bu teknik, suçluları ıslah ederek yeniden suç işlemelerini engellemeyi hedefleyen, kullanılan metodlar açısından insanlık dışı bir süreci temsil eder. Nefret duygusunun bir araç olarak kullanıldığı bu tedavide hastaya bir olayın zararlı olduğunu kabul ettirmek için o olayı çağrıştıran deneyimler yaşatılır. Yazar, gerçeküstü bir dünya yaratmak yerine abartı kullanmayı tercih ederek kitabı diğer distopya örneği eserlerden farklı kılmış. Alex yapılan deneylerin insanlık dışı olduğunu süreci tamamlayıp serbest kaldığında kanıtlar; artık şiddeti eyleme dönüştürmeyi bile düşünemez hale gelir. Uygulanan baskı karşısında savunmasız kalmıştır. Kitabın adını “Otomatik Portakal” yerine, “Ludovico’nun Ruhsuz Eserleri” olarak değiştirebiliriz çünkü kullanılan metodlar sonucunda robotlaşmış, ruhsuz insanlar ortaya çıkmaktadır. Alex, baskıcı toplumsal kurallarla kendini yok sayan bu çarpık düzene olan tepkisini yıkıcı davranışlarıyla göstermekten asla çekinmez. Kitapta, biz okuyucular tarafından analiz edilmesi gereken ve sorgulama yeteneğimizi geliştiren bölümler bulunmakta. Köle-efendi döngüsünün betimlendiği satırlarda bireysel özgürlüğün toplumun diğer üyelerinin köleleştirilmesiyle mümkün olup olmayacağı tartışılıyor. Olumsuz davranışların karakterlerde vücut bulduğunu görmekteyiz. Çetenin mevcut dilleri kullanmak yerine değiştirme çabalarını düzen karşıtı eylemlerinin bir tezahürü olarak yorumladım. Alex’in olaylara karşı gösterdiği şiddetin ve nefretin kökeninde var olma çabasının olduğunu düşünüyorum. Baskıcı kurallarla insanların değersizleştirildiği toplumlarda şiddet eylemlerinin büyük problemlere gebe kaldığı görülüyor. Kitapta sosyal yapı içinde geniş kitleler üzerinde yapılan gözlemlere yer verilmiş. “Tükeniş Sokağı”, “Umutsuzluk Caddesi” gibi olumsuz kelimelerin adreslemelerde yer alması toplumdaki insanların ruh hallerini gözler önüne seriyor. Klasik müzik dinleyen Alex, “Kurmalı Oyuncak” benzetmesiyle popüler müzik dinleyen yeni dönem gençliğine eleştiri getiriyor. Alex ve çetesinin diğer çete üyeleriyle dövüştükleri bölümde bu üyelerin üzerlerindeki nazi üniformaları dikkat çekiyor. Ludovico tedavisi esnasında nazi gösterilerinin yer aldığı görüntüler hastalara izletiliyor. Hapishane yöneticisinin üniforması ve dış görünüşü biz okurların zihinlerinde Hitler’i canlandırıyor. Nazilerin baskı mekanizmasının en belirgin örneği olarak insanlık tarihinde kara bir leke bırakmalarına atıfta bulunuluyor.

Kitapta modern toplum yapısında suç ve cezanın birbirlerini tamamlamasından faydalanılıyor. Otomatik Portakal bir kurgu hikâye gibi görülse de kitapta yaratılan dünyada gerçeküstü olaylar yer almıyor aksine yaşadığımız ama göz ardı ettiğimiz olaylar tüm gerçekliğiyle bizlere anlatılmakta. Kendine özgü atmosferinde kin ve nefret duygularının ağırlıklı işlendiği Otomatik Portakal’ı distopya dünyasının en önemli eserlerinden biri olarak görmekteyim. Sonucu ne olursa olsun özgür irademizi kullanarak seçim yapmaktan daha değerli bir olgunun olamayacağını kavradım.

--

--